Son günlerde şehirde yaşanan olaylar, sokakların üzerine ince bir sis gibi çöktü.
Bir süredir hepimizi rahatsız eden, içimizi kemiren, sanki “bir şeyler yanlış gidiyor” dedirten o duygu artık gizlenemez hâle geldi.
Küçücük bir tartışmada bile silahların çekilmesi, insanların bir anlık öfkeye teslim edilmesi… Bunlar yalnızca haber bültenlerinde duyduğumuz sıradan birer olay değil; toplum olarak ruhumuzda derin yaralar açan acı bir gerçek hâline geldi.
Peki, biz ne ara buraya geldik?
Ne ara bir bakışın, bir korna sesinin, bir omuz çarpmasının bedeli bir cana mal olacak kadar ağırlaştı?
Ne ara sabrı cebimizden düşürdük, merhameti kalbimizin kıyısına bile uğratmaz olduk?
Artık öyle bir noktadayız ki…
Sanki hep birlikte görünmez bir öfke tufanının ortasında savruluyoruz.
Bir toplum, bir şehir adeta toplumsal bir cinnetin sessiz ayak seslerini duyuyor.
Herkes gergin, herkes tetikte, herkes sinir uçlarında yaşamaya zorlanıyor.
Trafikte yaşanan en küçük bir gerginliğin bile silaha sarılmakla sonuçlanması, artık sadece bireysel bir problem değildir.
Bu, şehrin ruhuna sinmiş derin bir huzursuzluğun dışarıya yansımasıdır.
Bu, hep birlikte düşünmemiz ve yüzleşmemiz gereken büyük bir alarmdır.
Ve en acısı…
Bu olaylar birilerinin “yakını” olmaktan çıkıp hepimizin yüreğine dokunmaya başladı.
Hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyoruz…
Acılı ailelerin yüreğine su serpecek hiçbir söz yok; sadece dua, sadece sabır…
Ama biliyoruz ki: Bir can, bir toplumun sarsılması demektir.
Şimdi durup kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor:
Bu şehir böyle bir kaderi hak ediyor mu?
Bu sokaklarda büyüyen çocuklar böyle bir geleceğe mecbur mu?
Biz, komşumuzun acısını kendi acımız bilmeyen insanlar mı olduk?
Hayır…
Biz böyle bir toplum değildik.
Van, asırlardır kardeşliğiyle, dayanışmasıyla, iyiliğiyle ayakta durmuş bir şehirdir.
Biz bu toprağın mayasında merhamet olduğunu iyi biliriz.
İşte tam da bu yüzden bugün daha güçlü bir sesle söylemeliyiz:
Van hepimizin evidir.
Ve bir evde kimse korkarak yaşamamalı, kimse ötekileştirilmemeli, kimse bir silahın gölgesinde hayatını kaybetmemelidir.
Sağduyuyu büyütmek, hukuka olan güveni pekiştirmek, merhameti yeniden hatırlamak…
Bunlar artık sadece temenni değil, bir zorunluluktur.
Biz bu şehre inanıyoruz.
Bu şehrin insanına, vicdanına, kardeşliğine, ortak geleceğine güveniyoruz.
Yeter ki öfkeyi değil, aklı; silahı değil, sözü; şiddeti değil, adaleti büyütelim.
Ve inanıyoruz ki adalet, en doğru şekilde tecelli edecek; failler hak ettikleri cezayı alacak; Van’ın sokaklarında yeniden huzurun nefesi hissedilecektir.
Çünkü her karanlığın bir sabahı vardır…
Van, bu sabaha birlikte uyanacak bir şehirdir.