Dün on binlerce kişi Beyazıt Meydanı'ndan Ayasofya Meydanı'na yürüdü...
Boyunlarında Filistin atkısı, ellerinde Filistin bayrağı ile.
Şüphesiz ki olması gereken buydu...
Filistin coğrafyasında insanlar bombalar altında can verirken, dünyanın kör, sağır ve duyarsızlığı karşısında Gazze'li çocuklar açlık ve susuzluktan ölürken, elbette ki vicdanlı hiçbir bireyin bu zulme karşı sessiz olması beklenemez.
Bu tür yürüyüşler sadece İstanbul'la sınırlı kalmayıp tüm Türkiye'ye yayılmalı. Çünkü Filistin halkına ve Gazze'lilere reva görülen aleni bir soykırımdır.
Lâkin bu tepkiler yeter mi?
Elbette ki yetmez...
Bakınız, dünkü yürüyüşün önünde ülkenin Diyanet İşleri Başkanı ve Sayın Cumhurbaşkanının oğlu da saf tutmuştu.
Gecenin geç saatleriydi, herkesin elinde fenerler yanıyordu.
Bu fenerlerin en ucuzu, on binlerce lirayla alınan telefonların fenerleriydi.
Şimdi gelelim madalyonun diğer yüzüne, bir bakalım...
Gün gövde gösterisi günü değil, vicdan sınavı günüdür.
Efendiler,
Bu bir oyun değil.
Bırakın bombaları, silahları, çocuklar açlıktan ve ölüyor.
Açlıktan ve susuzluktan.
İnsanların evi yıkılıyor ve Filistinli yoksullar enkazlar altında can veriyor.
Oysa ki sadece İstanbul metropollerinde fütursuzca harcama yapan milyonlarca kişi var.
İsraillilerin sermayesiyle kurulan mekanlarda bir fincan kahvenin fiyatı 200 TL.
Ve ne gariptir ki, bu mekanlar dolup taşıyor.
Zira bu mekanlara gidenler sadece solcu liberal kesim değil; gidin bakın, bu mekanlarda başı kapalı, tesettürlü binlerce müşteri görürsünüz.
Yani dün akşam Beyazıt Meydanı'nda yürüyen on binlerin çoğu, ertesi günün akşamında bu mekanlara koşuyor.
Orada hatırı sayılır harcama yapıyor.
Öte yandan bizim coğrafyamızda, yani Doğu ve Güneydoğu illerinde haftanın beş günü onlarca düğün yapılıyor, her düğünde milyonlarca lira takı takılırken, bir o kadar da altın takı takılıyor...
Şimdi sormak lazım...
Efendiler...
"Filistin halkı için yüreğim yanıyor" diyenler...
Gazze halkının feryat ve figanı Arş-ı Ala'yı inletirken,
Bu acılar karşısında dağ taş erirken,
Dereler, ırmaklar kan akarken,
Bu yürüyüşlerinizin zerre kadar ehli niyet ve inanılırlığı yoktur.
Eğer ki Filistin halkının gerçek dostuysanız,
Eğer ki Allah korkusu sizi uyarıyorsa,
Eğer ki vicdanınız yanıyorsa Filistin halkı için, Gazze'li çocuklar için,
Yapabileceğiniz çok şey var.
Kimse size "Filistin'e gidin, zalime karşı savaşın" demiyor.
Zaten imkânlarınız da olsa gitmezsiniz.
Çünkü ülkemizde yaşanan kırk yıllık çatışmalı ortamda sizi gördük.
Anadolu'nun yoksul köylerine binlerce şehit tabutu geldi, ama tabutların bir tanesi dahi ne kapınıza ne de sevdiklerinizin kapısına geldi.
Sizler sadece bu tabutları omuzlamaya gittiniz!
Her neyse.
Gelelim mevzuya.
Yani Gazze'li çocuklar için neler yapabileceğinize.
Sizlerin ve çocuklarınızın yaptığı fütursuz harcamalarınızın zekâtını dahi toplayıp, sadece su (bakın, sadece su diyorum) alıp Gazze'li çocuklara gönderirseniz, bu destek elli yürüyüşe bedeldir.
Düşünün ki, sizin gönderdiğiniz bu pet şişelerdeki sularla ölümle pençeleşen Gazze'li bir çocuk hayatta tutunuyor.
Düşünün ki, Gazze'li bir annenin hayır duasını alıyorsunuz.
Bundan daha insani, daha vicdani, daha ruhani ne olabilir ki?
Zenginliğiniz size mübarek olsun,
Ama eğer ki zerre kadar Allah korkusu taşıyorsak,
İnsanlık sevgisi barındırıyorsak,
Zülme karşı nefret bekliyorsak,
Gelin bir olun, birlik olun...
Zaman kaybetmeden yardım kampanyaları başlatın.
Ama birilerinin rant değirmenine su taşımadan,
Birilerini bu yardımlarla zengin etmeden,
Dürüstçe, namusluca, çalmadan çırpmadan,
O yardımları bir şekilde Gazze'li çocuklara ulaştıralım.
Eğer ki dünyevi vicdan huzuru istiyorsanız,
Eğer ki geleceğinize, ahiretinize hayırlı bir amel niyetindeyseniz,
Bundan öte, bundan ulvi, bundan kutsal bir şey olamaz...
Yoksa vallahi de billahi de,
Açlık ve susuzluktan can veren Gazze'li çocukların kanlı elleri iki cihanda da yakamızda olacaktır.