Yolların insana öğrettiği çok şey var. Her yol bir macera, her mola bir hikâye...
Yıllardır Anadolu yollarında giderken öğrendim ki, bazı duraklar sadece bedeninizi değil, ruhunuzu da dinlendiriyor. İşte Bingöl çıkışında, Elazığ yoluna düşen Yado Çeşmesi tam da böyle bir yer.

Uzun yollarda hep söylenir ya, “Kamyoncuların durduğu yerde dur, orada ye.”
Bu söz, yolların en doğru rehberidir. Çünkü onlar binlerce kilometre boyunca gerçek lezzetin, samimiyetin izini sürer.
Yado Çeşmesi de yılların yol yorgunlarını ağırlamış, kavurmasıyla ünlenmiş, sıcak bir Anadolu durağı…
Kavurmasının o nefis kokusu, dağdan gelen temiz havayla karışınca, sanki yolun bütün yorgunluğu bir anda silinir.

Sonbaharda, yamacındaki dağların sararan yapraklarıyla burası adeta bir doğa tablosuna dönüşüyor. Ağaçların altın sarısı tonları, çeşmeden akan serin suyun sesiyle birleşince, insanın içi huzurla doluyor. Daha önce Aziz’le Geziyorum çekimlerinde uğradığım bu yere, bu kez sadece yazmak, hissetmek için durdum. Bir fotoğraf çektim, biraz da düşündüm…

Düşünürken fark ettim: Artık birçok petrol istasyonunda mescit yok.
Yollar modernleşiyor ama ruhu sanki eksiliyor. Büyük markalar yakıt satıyor, kahve satıyor; ama insanların bir nefes almasına, dua etmesine yer bırakmıyor.
Bu yüzden Yado Çeşmesi gibi yerler sadece bir dinlenme noktası değil; aynı zamanda yolcunun ruhuna dokunan bir sığınak gibi.

Ve elbette, kavurma...
Bingöl’ün kavurması zaten meşhurdur ama burada ayrı bir lezzet, ayrı bir samimiyet var.
Tabağa konan o dumanı tüten kavurmanın kokusu bile, “Yol yorgunu hoş geldin!” der gibi insanı karşılıyor.

Yado Çeşmesi, bir yol molasından çok daha fazlası…
Bir Anadolu misafirperverliği, bir nefes, bir hatıra…
Ve ben, bu satırları yazarken bir kez daha anlıyorum:
Yollar değişse de, güzel duraklar hep aynı kalıyor.