Kürtçe, bilinmeyen bir dil değildir.
Bu toprakların sesidir; bin yıldır dağlarında yankılanan, ovalarında dile gelen, ninnilerde, destanlarda, dualarda yaşamış kadim bir dildir.
Her harfi bu coğrafyanın taşına, suyuna, toprağına sinmiştir.
Bu dili anlamak, aslında bu toprakların ruhunu anlamaktır.
Biz, Alparslan’ın ve Selahaddin Eyyubi’nin torunlarıyız.
Aynı kaderi paylaşan, aynı kıbleye yönelen, aynı ezanla uyanan insanlarız.
Kaderimiz birdir, tarihimiz ortaktır, geleceğimiz kardeşlik üzerine kuruludur.
Yüzyıllardır omuz omuza mücadele eden, acıyı da sevinci de birlikte yaşayan bir milletiz.
Ne var ki bugün, birliğimizi ve dirliğimizi bozmaya çalışan sesler yeniden yükseliyor.
Barışa düşman, kardeşliğe haset eden bazı eller, yine nefretin tohumlarını serpiyor.
Terörsüz bir Türkiye umudunu, birlikte yaşama hayalini sabote etmek istiyorlar.
Oysa biz, düşmanlıkla değil; adaletle, merhametle ve inançla büyüyen bir milletiz.
Bu ülkenin gücü, farklılıkların çatışmasında değil, birlik içinde yaşanan çeşitliliğinde saklıdır.
Kürt’üyle, Türk’üyle, Arap’ıyla, Laz’ıyla, Çerkez’iyle bu mozaik sadece bir milletin değil,
bir medeniyetin rengidir.
Bu renklerden biri solarsa, resim eksik kalır;
bu dillerden biri susturulursa, türkü yarım kalır.
Dil Bir Ayrılık Değil, Bir Mucizedir
Unutmayalım ki İslam’da dil, bir ayrılık değil;
Allah’ın kudretine işaret eden bir mucizedir.
Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Rum Suresi 22. ayette şöyle buyrulur:

> “Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması O’nun varlığının delillerindendir.
Şüphesiz bunda bilenler için ibretler vardır.”
Evet, her dil bir ayettir; her renk bir rahmettir.
Biz bu ayetleri yok saydığımızda, aslında kendi varlığımızın bir parçasını inkâr etmiş oluruz.
Gelin, bu kadim toprakların bereketini, bu dillerin güzelliğini, bu halkların kardeşliğini koruyalım.
Nefretin değil, merhametin; öfkenin değil, hikmetin dilini konuşalım.
Çünkü biz, aynı ezanla uyanan, aynı bayrak altında onurla yaşayan bir milletiz.
Ve kim ne yaparsa yapsın…
Bu kardeşlik bin yıl daha değil, kıyamete kadar yaşayacaktır.
Bosna’nın bilge lideri Aliya İzzetbegoviç bir sözünde şöyle der:

> “Ben bir Müslümanım ve öyle kalacağım.
Kendimi dünyadaki İslam davasının bir neferi olarak telakki ediyorum ve son gününe kadar da böyle hissedeceğim.
Çünkü İslam, benim için güzel ve asil olan her şeyin diğer adıdır.
Dünyadaki Müslüman halklar için daha iyi bir gelecek vaadinin, onlar için onurlu ve özgür bir hayatın,
kısacası benim inancıma göre uğrunda yaşamaya değer her şeyin adıdır.”
Bu söz, sadece bir inanç beyanı değil; aynı zamanda kardeşliğin, adaletin ve direnişin dilidir.
Çünkü kardeşlik, imanla başlar; adaletle büyür, sevgiyle sonsuza dek yaşar.