Son günlerde sanat çevrelerinde en çok tartışılan konulardan biri, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Tamer Karadağlı’nın görevi ve bu göreve yönelik eleştiriler. Kimileri “nasıl olur da genel müdür olur” diyor, kimileri “tiyatro sınavını kazanmamış” gibi söylemlerle meseleyi kişiselleştiriyor. Afife Jale Ödülleri’nde yaşanan yuhalama olayı ise bu tartışmaları iyice alevlendirdi.

Oysa meseleye biraz içeriden, yani sahnenin tozunu yutmuş bir gözle bakmak gerekiyor. Ben de dört yıl boyunca Devlet Tiyatrosu’nun yapısında bulundum. Orası, gerçekten büyük bir okul; sahne disiplininin, takım ruhunun ve tiyatro ahlakının öğretildiği bir kurumdur. Yönetmeninden ışıkçısına, dekorcusundan oyuncusuna kadar herkes aynı inançla sahneye hazırlanır. Bu çatı altında yetişmek, bir okuldan mezun olmaktan çok daha fazlasıdır.

Bugün bazı eski Devlet Tiyatrosu sanatçılarının emekli olduktan sonra kurumu eleştirdiğini görüyoruz. Oysa bu eleştiriler, orada görev yaparken değil, sahneden uzaklaştıktan sonra dile getiriliyor. Eğer gerçekten sanata katkı sunmak istiyorsak, eleştiriyi dışarıdan değil, üretimin içinden yapmalıyız. Büyük sanatçı olmak, sadece geçmiş başarılarla değil, hâlâ üretebiliyor olmakla ölçülür.

Bir başka tartışma da Hacettepe Üniversitesi’nde Devlet Tiyatrosu sanatçılarının ders vermesi üzerine. Elbette kurumlar arasında görevlendirme mümkündür, ancak tiyatro oyunculuğu asli bir iştir. Bir sanatçı hocalık yapmak istiyorsa, bu elbette saygıdeğerdir ama o zaman sahneyi genç bir mezuna bırakmalıdır. Çünkü sahne, her daim taze kanla var olur.

Gelelim Tamer Karadağlı meselesine...
Bir genel müdür neden bu kadar eleştiri alır? Çünkü değişim kolay kabul edilmez. Devlet Tiyatrosu gibi köklü kurumlarda yenilenme çabaları her zaman direnişle karşılanır. Bazı eleştiriler, sanat anlayışından çok kişisel konfor alanlarını koruma refleksiyle yapılır.

Tamer Karadağlı, özel sektörde uzun yıllar çalışmış, televizyon ve sahne tecrübelerini biriktirmiş bir isim. Belki herkesin tarzı farklıdır ama sahnenin tozunu yutmuş bir sanatçıdır. Başarısız olduğunu iddia edenlere sormak gerekir: Siz bu kadar cesur olup özel sektörde ayakta kalabildiniz mi?

Tiyatro, sadece oynamak değil; aynı zamanda üretmek, yönlendirmek, yetiştirmektir.
Devlet Tiyatrosu da eleştirilmek için değil, sahip çıkılmak için vardır.

Sonuçta mesele “Tamer Karadağlı haklı mı?” değil.
Mesele, kimlerin gerçekten sanata emek verdiği, kimlerin sadece konuştuğudur.
Gerçek sanatçılar, eleştiriyi değil üretimi seçer.