Van Gölü… Anadolu’nun en büyük kapalı havzası, dünyanın en özel doğal miraslarından biri. Ama gelin görün ki, bu göl artık güzelliğiyle değil, çöplüğüyle anılmaya başladı.

Gevaş’tan Erciş’e kadar sahil boyunca dolaşın; karşınıza çıkan manzara utanç verici. Plastik şişeler, poşetler, yiyecek artıkları, çocuk bezleri… İnsanlarımız pikniğe gidiyor, yiyor içiyor ama geride çöp yığınları bırakıyor. Medeniyet, masada selfie çekip çöplerini göl kenarına atmak değildir. Medeniyet, doğayı kirletmemek, ortak yaşam alanına sahip çıkmaktır.

Peki ya belediyeler? Onlar da sorumluluktan kaçıyor. Park ve bahçeler bakımsızlıktan dökülüyor. Şehirde yapılan parkların yüzde sekseni tahrip edilmiş; ağaçlar kırılmış, çocuk oyun alanları paramparça. Ağaçlar susuzluktan kuruyor, yollar köstebek yuvasına dönmüş, temizlik yok denecek kadar az. Büyükşehir ve ilçe belediyeleri, “biz yaptık” diyerek açılışını yaptıkları parkları sonrasında kaderine terk ediyor.

Bizler ne zaman bu kadar duyarsız olduk? Köyden kente göç ettik ama ne köylü kaldık ne de kentli olabildik. Kent kültürünü öğrenemedik, doğayı korumayı önemsemedik. Oysa eskiden insanlar kapısının önünü süpürür, çevresine sahip çıkardı. Bugün ise herkes sadece kendi keyfini düşünüyor, gerisini umursamıyor.

Van Gölü can çekişiyor. Ve bu sadece gölün değil, aslında bizim insanlığımızın çöküşüdür. Çünkü doğaya yapılan her ihanet, doğrudan insana yapılmış bir ihanettir.

Artık bahane yok. Vatandaş da belediye de üzerine düşeni yapacak. Aksi halde bu coğrafyanın en büyük hazinesini kaybedeceğiz. O zaman da elimizde sadece koca bir çöp gölü kalacak.