Van…
Doğu’nun incisi, binlerce yıllık tarihiyle uygarlıkların beşiği, kültürlerin kavşağı…
Sadece gölüyle, dağıyla, ovasıyla değil; insanıyla, gençliğiyle, umuduyla da büyük bir şehir.
Ama ne yazık ki bu kadim şehir, hak ettiği değeri bir türlü göremedi. Türkiye’nin birçok şehrinde ikinci, üçüncü hatta dördüncü üniversiteler açıldı. Fakat Van hâlâ ikinci bir üniversiteye kavuşamadı. Bu sadece bir eksiklik değil, bu şehre ve bu halka yapılmış büyük bir haksızlıktır.
Bir düşünün…
Genç nüfusun en yoğun olduğu şehirlerden biri Van. On binlerce gencimiz, kendi topraklarında okuyacak, üretecek imkân bulamadığı için başka şehirlere göç ediyor. Oysa Van’a kurulacak ikinci bir üniversite, hem gençlerimizin yolunu aydınlatacak hem de bu şehri bilgiyle, bilimle, umutla büyütecektir.
Ama bu üniversite yalnızca derslikler, fakülteler açmaktan ibaret olmamalıdır.
Van’ın ufkunu genişletecek olan, Herşey hayal ile başlar.Hayal etmiyen insan hiçbirşey üretemez.Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin hayali olan “Medresetü’z-Zehra” projesidir. O büyük dava adamı, bundan yüz yıl önce Van Gölü kıyısında bir hayal kurmuştu:
Dinî ilimlerle fen ilimlerinin el ele verip aynı çatı altında okutulduğu, Türkçe, Arapça, Kürtçe’nin yanı sıra İngilizce ve Farsça’nın da yer aldığı çok dilli bir üniversite hayali… Yani ilmin, kardeşliğin, barışın merkezi olacak bir üniversite.Bu üniversite ikinci bir El Ezher olabilirdi belkide El Ehzer'den daha da büyük olurdu.İslam dünyasının çekim merkezı olabilirdi.
O hayal yarım kaldı. Savaşlar, işgaller, ihmal ve gafletler yüzünden gerçekleşemedi. Ama o hayal hâlâ yüreğimizde capcanlı duruyor. Çünkü Van’ın ikinci üniversitesi demek, yalnızca yeni binalar değil; gençlerimize umut, şehrimize diriliş, bölgemize barış demektir.
Bir gözünüzün önüne getirin:
Din ile bilimin çatışmadığı, tam aksine birbirini tamamladığı bir üniversite…
Farklı dillerin, farklı kültürlerin kardeşçe buluştuğu bir eğitim yuvası…
Van’ın, yalnızca Türkiye’nin değil; Orta Doğu’dan Kafkasya’ya kadar gençlerin koşarak geldiği uluslararası bir merkez haline geldiğini...
İşte o zaman Van yalnızca taşın, toprağın, gölün değil; bilginin, barışın ve geleceğin şehri olur.
Gençlerimiz göç etmek zorunda kalmaz. Kendi topraklarında okur, üretir, bu şehre katma değer katar. İşsizliğin yerini istihdam, umutsuzluğun yerini umut alır.
Kısacası, Van’a ikinci üniversite artık bir lüks değil, bir zarurettir.
Bu, gelecek nesillerin kaderini belirleyecek bir meseledir.
Şimdi görev siyasetçilerde, akademisyenlerde, yerel yöneticilerde ve en önemlisi Van halkındadır. Bu şehir daha yüksek sesle talep etmeli, hakkını istemelidir. Çünkü bu mesele yalnızca eğitim değil; Van’ın yarını, çocuklarımızın geleceği meselesidir.
Van, bu ülkenin en kadim şehirlerinden biri. Ve evet, Van artık ikinci üniversitesini hak ediyor!