İnsanı yol mu çeker, yoksa insan mı kendini yollarda arar? Bu soru uzun zamandır zihnimin bir köşesinde, fırsatını bulduğu her anda yeniden seslenen bir düşünce gibi duruyor. Kimi zaman yol, sanki görünmez bir el gibi insanı çağırır; insan tüm yüklerini bir kenara bırakıp o çağrıya doğru yürümeye başlar. Bazen de kişi, kendinden uzaklaşmak için değil, tam tersine kendine biraz daha yaklaşabilmek için yola çıkar. Yolun ritmi insanın kendi iç ritmiyle buluşur; adımlar, düşüncelerle aynı tempoda akar ve her adım insanı hem uzaklaştırır hem de yakınlaştırır.

Her yerin kendine özgü bir dokusu, bir kokusu, bir rüzgârı vardır. Dünya hiçbir yerde aynı renkte değildir; ışığın açısı değişir, gölgeler farklı düşer, suyun parıltısı başka titreşir. Bir yerde yağmur sessizce iner, camlara hafifçe vurur; başka bir yerde ise öfkeyle savrulur, yeri göğü birbirine katar. Ama insanın içinden geçen duygu her seferinde değişir. Doğa, her yolculukta yeni bir kelime söyler insana, yeni bir cümle kurar, bazen bir hikâye başlatır.

İran’ın Khis Adası’nda ise bu hikâyenin tonu tamamen değişmişti. Ada, adeta kendi mevsimini, kendi ışığını yaratmış gibiydi. Güneş orada başka bir renkle dokunuyordu tenime; ne fazla kavurucu ne de ürkütücü… Sanki tenle konuşan, insanın içini ısıtan bir ışık. Deniz ise o kadar berraktı ki dipteki taşların bile yıllardır yerlerini hiç değiştirmemiş gibi durduğu görülebiliyordu. Bu denizde yüzmek yalnızca serinlemek değildi; su insanın bedenini değil, zihnini de taşıyor, içerdeki yükleri hafifletiyordu. Suyun içinde zaman bile daha ağır, daha sakin akıyordu.

Kıyıya dizilmiş palmiye ağaçları bir şiirin kıtası gibi duruyordu; gölge veriyor, huzur fısıldıyor, adanın ritmine kendi müziğini katıyordu. Khis, İran sınırları içinde olsa da, İran’ın bildik atmosferinden çok uzakta, kendine ait tropik bir dünyaya sahipti. Adanın rüzgârında bir özgürlük, sokaklarında bir hafiflik, insanlarındaysa dingin ama canlı bir enerji vardı. Sanki herkes zamanın daha yavaş aktığının farkında ve buna göre yaşıyordu.

Yol beni Khis Adası’na götürdü; iyi ki de götürdü. İnsan bazen bilmediği yerlere gitmenin yalnızca bir keşif değil, aynı zamanda bir iyileşme olduğunu orada anlıyor. Khis, bir adadan çok bir nefes aralığı gibiydi benim için. Eğer bir gün yolunuz İran’a düşerse, Khis Adası’na uğramadan geçmeyin. O berrak sulara kendinizi bırakın, su kuyularının gizemli derinliklerinde adanın tarihini hissedin, güneşin teninizde bıraktığı o farklı dokunuşu sakince dinleyin.

Ben kendi hayat rotamda bir mola verdim; o mola belki kısa sürdü ama Khis Adası bu kısa anı bile unutulmaz kılmayı bildi. Şimdi geriye yalnızca rüzgârın sesi, suyun serinliği ve içimi tazeleyen o yol duygusu kaldı.